Zamanınızın çoğunu onunla geçirirken, hayatında başka birisinin olduğunu veya olabileceğini düşünmek bile istemezsiniz. Sevgilinizin tamamıyla size ait olduğunu bilmek sizi mutlu etmeye yeter. Peki ama ya doyumsuzun tekiyse ve mutlu olması için tek bir kadın yeterli değilse?
Öncelikle okuduklarınızın sadece bir hikaye ya da kuru bir senaryo olmadığını, tümünün birebir yaşandığını belirtmeliyim. Belki bu yazı sayesinde sizin başınızın da derde girmesini engellemiş olurum…
Emre’yle üniversiteden mezun olduğum yaz tanıştım. Bir akşam arkadaşım Gamze beni evine yemeğe çağırmıştı. Arabamla gitmeye karar verdim. Hafta sonu trafiği her zamanki gibi sıkışıktı, gerilmiştim. Bir araba önüme kırmaya çalışınca, inatçı damarım kabardı ve yol vermedim. Bir kadının bu şekilde davranması diğer sürücüyü şaşırtmış olacak ki, hırslandı ve peşime takıldı. Takip ettiğinin bir kadın olduğunu anlayınca arabayı daha delice sürmeye başladı. Arkadaşımın evinin yakınlarında bir marketin önünde ikimiz de arabalardan indik. İşte o anda bu takibin sandığımdan çok daha uzun süreceğini anladım…
Şaşırtıcı ama trafikte peşime takılıp markete kadar gelen o sinirli erkeği (maalesef) beğenmiştim. Maalesef diyorum çünkü böyle bir başlangıcın pek de hayırlı olmayacağını küçük bir kız bile tahmin edebilirdi. Arabasını benimkinin yanına park ettikten sonra lafı hiç dolaştırmadan cep telefonumu istedi. Vermek istemedim ancak, onun numarasını alabileceğimi söyledim. Biraz inat etse de beni bir daha göremeyeceğini anladı ve sonunda numarasını verdi.
İlk bir hafta, onu (biraz da yıllardır okuduğum Cosmopolitan’ın etkisiyle) aramadım. Ne de olsa, fazla hevesli gözükmek istemiyordum. Tam bir hafta dolduğunda aradım. Telefonda sesimi duyunca çok şaşırdı ve hemen buluşmayı önerdi. Beni o zamanın en havalı mekanlarından birine yemeğe götürdüğünde de ondan etkilenmemem imkansızdı.
O günden sonra her şey çok hızlı ilerledi. Her gün telefonda konuşuyor, görüşemediğimiz günlerde inanılmaz bir SMS trafiği yaşıyorduk. Oturduğum yere çok yakın bir hastanede diş hekimi olarak çalışıyor, aynı zamanda uzmanlık sınavına hazırlanıyordu. Sıklıkla eve gelen çiçeklerden şüphelenen anneme bambaşka bir hikaye anlatmak zorunda kalmıştım. Emre’yle yolda tanıştığımızı söyleyemediğimden, çok yakın bir arkadaşımın bizi tanıştırdığı hikayesini uydurmuştum.
Gerçek hikayeyi kardeşime anlattığımda hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım. Bana yolda tanıştığım birine fazla güvenmemem gerektiğini söyledi. Bir yanda beni her gün arayıp çiçeklere boğan harika bir erkek varken ve yavaş yavaş aşık olduğumu hissederken onu nasıl dinleyebilirdim ki? Tahmin edebileceğiniz gibi kardeşimin söylediklerine de kulak asmadım tabii ki…
İlk Sinyaller
Emre büyük bir sitede tek başına yaşıyordu. Danimarka’da yaşayan ailesinin yanından üniversitede okumak için ayrılmıştı. Sıklıkla oturduğu sitedeki kafede buluşuyor ama anlamadığım bir sebepten dolayı evine hiç girmiyorduk. Yine öyle bir akşam tuvalete girmem gerekince yukarı çıktık. İçeri girer girmez evin dört bir tarafında asılı olan çerçevelere gözüm takıldı. Aynı kadınla değişik yerlerde çekilmiş harika fotoğraflardı bunlar… Neye uğradığımı şaşırmıştım. O da bu durumu fark etmiş olacak ki, hemen açıklamaya girişti. Benden önce birlikte olduğu kadınla neredeyse evlenecekken ayrıldıklarını ve ona saygısından dolayı o resimleri bir türlü kaldıramadığını söyledi. 24 yaşın verdiği saflıktan mıdır bilmiyorum ama ona inandım. Yıllarca süren bir ilişkinin bir anda çöpe atılamayacağını düşündüm. Yine de aklımın bir yerlerinde minicik de olsa soru işaretleri oluşmaya başladı.
Kısa bir süre sonra ailemle birlikte Bodrum’daki yazlığımıza gittik. Orada her yaz en az bir ay kaldığımızdan bu ilişkinin yürüyeceğini pek düşünmüyordum. Ne de olsa o bir doktordu ve bazı sorumlulukları vardı. Ama bir hafta sonu sürpriz yapıp karşıma çıktı. Mutluluktan havalara uçtum. Bizim evin çok yakınında bir otelde kalıyordu ve her fırsatta yanına kaçıyordum. Ama nedense yanımdayken telefonu hep kapalıydı. Bunun nedenini sorduğumda, hastalarının sürekli aramasından hoşlanmadığını söyledi. Ayrıca ona kafayı takmış bir kadın hastası, sürekli SMS atıyordu. Ona pek inanmamış olmalıyım ki, tuvalete gittiğinde telefonunu karıştırdım. İsmi kayıtlı olmayan birinden gelen birkaç mesaj vardı. Hepsi de aşk doluydu. O anda gözümde, sevgilisi şehir dışına gider gitmez yanıma gelen bir erkek portresi canlandı. Döndüğünde hiçbir açıklama yapmadan eve gitmek istediğimi söyledim. Ertesi akşam İstanbul’a döndüğünü öğrendim. İki aylık maceranın bu şekilde bitmesini hiç beklemiyordum…
Günlerimi ağlayarak, yemek bile yemeden geçirdim. İstanbul’a döndüğümde beni bir sürpriz bekliyordu. Geleceğim günü biliyormuş gibi, bir anda kapımda beliriverdi. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Çok pişmandı. İçime çok sinmese de ona inanmayı tercih ettim. Tekrar görüşmeye başladığımızda annemin hışmıyla karşılaştım. En kötüsü, annemin Emre’nin o kızdan ayrılmamış olabileceğini söylemesiydi. Annemin şimdiye kadar hoşlandığım erkekler hakkında söyledikleri bir bir çıktığından, deliler gibi korkmuştum…
Şüphe Tohumları
Düzenli bir ilişkiniz olduğunda, her şeyi sevgilimizle yapmak ve en küçük detayı bile onunla paylaşmak isteriz ya; işte bunu yapamıyordum. Çünkü Emre’nin her an uzmanlık sınavına çalışması gerekiyordu. İşten çıkıp hemen ona gidiyordum. Ama beni birkaç saat sonra eve yollamaya çalışıyordu. Hafta sonlarında bir şey yapmak istediğimde de zamanı hep kısıtlıydı. Bir süre sonra kriz nedeniyle işten çıkarıldı ve ailesinin gönderdiği parayla geçinmeye başladı. O zaman da önümüzdeki engel para oldu. Yine de şikayet etmiyordum çünkü onu çok seviyordum. Hepsi geçecekti.
Ders çalışması gerektiğini söylediği bir gün onu cep telefonundan aradım. Açmayınca bir daha, bir daha aradım. Telefonunu iki saat boyunca açmayınca, Bodrum’dayken mesajlarını yakaladığım o kadının telefonunu aradım. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama eğer birliktelerse bir şekilde bunu anlayacaktım. Kadın telefonu açtı, etraftaki sesleri dinledim ve kapattım. Peşinden, tıpkı bir sapık gibi tekrar tekrar aradım. Aramayı bırakır bırakmaz Emre beni arayıp bağırmaya başladı. Neden eski sevgilisini rahatsız ettiğimi öğrenmek istiyordu. “Beraber misiniz?” diye sorduğumda, “Hayır ama sessiz telefonları benim açtığımı düşündüğünden arayıp kızdı” dedi. Tartıştık ama o gece geç saatlerde yine kapımda saatlerce ağladı ve beni barışmaya bir şekilde ikna etti.
Ondan şüphelendiğimi en yakın arkadaşıma anlattığımda tarih yılbaşına yaklaşıyordu. Arkadaşım, eğer hayatında başka biri varsa yeni yıla onunla girmek isteyeceğini, benimle görüşmemek için mutlaka bir bahane bulacağını söyledi. Emre’ye yılbagideceğim sokak partisinden bahsettiğimde, ders çalışması gerektiğini ama sonra katılabileceğini söyledi. Onu takip etmedim ve yılbaşı gecesini arkadaşlarımla geçirmeyi seçtim. Yeni yıla girdiğimiz dakikalarda yanımda değildi, bize ancak saat ikiye doğru katılabildi. Ona, o saate kadar çalıştığı için hayran olacak kadar aşıktım…
Zaten birkaç gün sonra ailesi benimle tanışmak istedi. Bu, içimdeki şüphe bulutlarını bir anda dağıtıverdi. Başka bir kadınla ilişkisi olan bir erkek, sevgilisini ailesiyle tanıştırır mıydı? Yemeğin gündemi ise son derece ilginçti. Bana niyetinden hiç söz etmeyen Emre, ailesiyle evliliğimizi tartışıyordu! Şok geçirmiştim. Ondan deli gibi şüphelenirken, evleneceğimizi söylüyordu!
Annem, bu habere benim kadar sevinmedi. Tam tersine, ona kesinlikle güvenmediğini söyledi. Bazı arkadaşlarım ve kardeşim benim mutluluğumla mutlu oldukları gibi politik yorumlar yapıyorlardı. Bense, herkesin kötülüğümü istediğini düşünüp Emre’ye sanki daha büyük bir hırsla sarılıyordum.Kimseye söyleyemediğim, içimi kurcalayan en büyük sorun yaşayacağımız yerdi. İstanbul’da hazırlandığı uzmanlık sınavı haricinde bir işi olmayan Emre, ailesinin yaşadığı Kopenhag’a gitmek istiyordu. Ama benim bu işe çok sıcak bakmadığımı görünce aklına, amcasının Ankara’daki hastanesinde bir yıl çalışıp para biriktirmek geldi. Neden bir yıl beklemem gerektiğini sorduğumda, bunu askerlik gibi düşünmemi, büyük aşkımızın tüm engelleri aşacağını söyledi…Kısa bir süre sonra, ailesinin İstanbul’a onu götürmek için geldiğini anladım. Emre’nin arabası satılıp eşyaları sağa sola dağıtılırken sesimi çıkartamadım. Gereken kararlar çoktan alınmıştı. Bu durumda nediyebilirdim ki? Tek söyleyebildiğim, “Onca zamandır hazırlandığın uzmanlık sınavın ne olacak peki?” oldu. Kazanmasının mümkünolmadığını, zaten geçen yıl da girip başarısız olduğunu söylediğinde diyecek bir şey bulamadım. Tıpkı boşalttıkları evin kendilerine ait olduğu yalanı gibi, bu da koskoca bir yalandı.Her şeyin elimden bu kadar hızlı kayıp gitmesine inanamıyordum. Ortada ilişki diye bir şey kalmamıştı. Gider gitmez tavırları değişti. Beni daha seyrek arıyor ve onu arayabileceğim sabit bir telefon vermekten kaçınıyordu. Tam 1 Nisan’da Türkiye’ye dönmeyeceğini, artık orada yaşayacağını söylediğinde ise, bunun bir şaka olduğunu düşündüm! Onunla evlenmek istiyorsam, orada yaşamayı kabullenmem gerektiğini söylüyordu. Daha bunun şokunu atlatamamışken, eski sevgilisi beni aradı. Ekranda onun telefonunu gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı anlatmam çok zor.
Bir daha dönmeyeceğini açıklamasının hemen ardından gelen bu telefon, zamanlama konusunda tarihe geçecek cinstendi. Adının İlkay olduğunu öğrendiğim bu kadın, nişanlı olduklarını söylüyordu. Beni evlenmeden önce kafasındaki bazı soru işaretlerini kaldırmak için aradığını söyledi. İlkay da tıpkı benim gibi bazı şeylerden şüphelendiğinden, Emre’nin telefonunu karıştırıp benim mesajlarımı görmüştü. Nişanlısıyla yüzleştiğinde ise, Emre’den vazgeçemeyen şizofren bir kadın olduğumu öğrenmişti! Gerçekler ortaya birer Birer Çıkıyor.
İlkay’la yaptığımız tam dört saatlik telefon görüşmesi sonunda öğrendiklerim inanılmazdı. Arabasında bulduğum parfüm onun hediyesiydi, bana aldığı ayakkabının aynısından ona da almıştı. Tek başına sinemaya gittiğini söylediği gün aslında İlkay’laydı. Bizim sinemada Yüzüklerin Efendisi’ni izlediğimiz gün, İlkay’a kafa dinlemek için arabayla dolaşmaya çıktığını söyleyip telefonu her nedense evde unutmuştu. Yılbaşında önce onunla Boğaz’daki havai fişek gösterisini izlemiş, sonra benim yanıma gelmişti. En komiği ise evde durmadan yer değiştiren fotoğraflarla ilgiliydi. Bir gün televizyonun üstünde olan fotoğrafım, ertesi gün yatak odasında oluyordu. Çünkü büyük olasılıkla İlkay’ınkilerle durmadan yer değiştirdiklerinden, yerlerini akılda tutmak çok zordu!..Emre her ne kadar benim telefonumda klasörlenmiş mesajlarını ‘yanlışlıkla’ silmiş olsa da, ilişkimizi ispat edecek yığınla fotoğrafımız vardı. Nasıl olmuştu da onları atlamıştı? Bir yandan iki kadını idare ederken, diğer yandan uzmanlık sınavına hazırlanmak kafasını karıştırmış olmalıydı. İki sene üstüste sınavı kazanamaması da çok normaldi zaten. Bir insan aynı anda üç zorlu şeye konsantre olamazdı ya! Emre beni kandırmıştı, onu anlamıştım da, ailesi ne yapmıştı? Bunu İlkay’a sorduğumda, bana ailesinin hakkımda söylediklerini anlattı. Oğullarına deli gibi aşık olan şizofren bir kıza yaklaşırken onun gibi davranmak zorunda kalmışlar ama aslında benden nefret etmişlerdi..Tüm bunları öğrendikten sonra, Emre’yi arayıp yüzleşmek bile istemedim. Öylesine büyük bir şok yaşıyordum ki, hesap soracak halim bile kalmamıştı. Diğer yandan İlkay ise, nişanı atacağını ve artık Emre’yle kesinlikle görüşmeyeceğini söyledi. Hatta o akşam birlikte çıkıp efkar dağıtmaya karar verdik ama bir şekilde bu gerçekleşmedi. Belki, ikimiz de, aynı erkeği paylaşan iki kadın olarak paylaştıklarımızı bir an önce unutup geçmişi geride bırakmak istedik bilemiyorum..Sonrasında uzun bir tatile çıktım. Ailem ve arkadaşlarımın desteğiyle olanları atlattım. Sadece zaman zaman İlkay’la Emre’nin evlenip evlenmediği düşüncesi aklıma geliyordu. Gerçekten ayrılmışlar mıydı, yoksa oda bir zamanlar benim yaptığım gibi gözünü karartıp aşkının peşinden mi gitmişti? Aslında yapılması gereken çok basitti. Bende öyle yaptım; Facebook’ta Emre’yi aradığımda tüm sorularımın yanıtlarını da buldum:Gittiği ülkede yeni bir hayat kurmuş ve bambaşka birisiyle evlenmişti!