12000 yıldır Dünyanın her yerinde ders sıralarının, duvarların, bankların, ağaçların üstüne milyonlarca kalp işareti kazındı. Hepsinin içinden iki ucunda iki başharf olan bir ok geçiyor.
Aslında insanoğlu tam 12 bin yıldır aşık olup sağa sola kalp resimleri çizip duruyor. İlk kez Güney Fransa’da mağara duvarlarına çizilen kalp resmi günümüzde de ‘‘en temiz duyguları‘‘ ifade etmeye devam ediyor. Peki hemen her kültürde, her dönemde karşılaştığımız bu kalp figürü nereden çıktı? Neden aşkın sembolü? Bugünkü simetrik şeklini tam olarak ne zaman aldı?
Bütün bu sorular işi tıbbi olarak kalple ilgilenmek olan bir cerrahın, Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu’nun aklına takıldı ve kalktı bu konuda kapsamlı bir araştırma yaptı. Mesela, kalp sembolünün ayrılmaz parçası olan ok da Ortaçağ’da ortaya çıkmış.
İlk Çizenler; Güney Fransa´da Yaşamış Olan Mağara Adamları
Tarih ve felsefe meraklısı Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu’nun yaptığı araştırmaya göre, kalp resmi, hemen her çağda ve dünyanın her yerinde aşkın sembolü. Sarıoğlu’nun araştırmasına göre aşkını duvarlara kazıyan ilk romantikler, Fransa’nın güneyinde yaşamış olan Cro-Magnonlar. Son buzul çağından önce (M.Ö. 10000-8000) yaşamış olan ve avcılıkla geçinen bu mağara adamları, kalbin yaşamın ve canlılığın devamını sağlayan en önemli organ olduğunu keşfettiler. Cro-Magnonlardan kalan mağara resimlerinde günümüzdekine çok benzer kalp figürleri görülüyor.
Afrodizyak Bitkiyi Kalb Şeklinde Paranın Üzerine Basmışlardı
En eski bulgulardan biri de Kuzey Afrika’da M.Ö. 700′de kurulan Cyrene şehir devletinin hikayesinde saklı. Günümüzde Libya sınırları içinde kalan Cyrene, burada yetişen çok değerli Silphium bitkisi nedeniyle o dönemin en önemli ticaret merkezi haline gelmişti. Çünkü Silphium erkekler için çok güçlü bir afrodiziyak etki gösterirken, kadınlar doğum kontolü için kullanıyordu. Silphium bitkisi o kadar değerliydi ki Cyrene paraları üzerinde Silphium resmedilmişti. Bu bir kalp şekliydi ve kalp ile erotik sevgi arasındaki ilişkinin en önemli örneğini oluşturdu.
Zevk Tanrısı Dionisos Başında Kalb Şeklinde Tac Taşırmış
Eski Mısır’da (M.Ö. 2500-1000) kalp ruhun ve vicdanın merkezi olarak kabul edildi. Ölümden sonra bütün organlar vücuttan çıkarılırken sadece kalp yerinde bırakıldı. Çünkü ölümden sonra kalp, adalet tanrısı Maat’ın huzurunda hesap veriyordu. Eski Yunanlılar (M.Ö. 700-200) ruhun kalbin içinde yerleştiğine inanıyordu. Kalbin kan pompalama foksiyonun farkında olan Hipokrat ve Aristo, kalbin aynı zamanda duygu ve düşünce yeteneklerinin de merkezi olduğunu düşünüyordu. Şarap ve zevk tanrısı Dionisos’un başında yapraklardan oluşan kalp şeklinde bir çelenkle tasvir edildiği bir anfora (M.Ö. 500) Yunanlıların kalp, zevk ve mutluluk arasında kurdukları ilişkiyi ortaya koyuyor.
700 Yıl Önce Koluna Kalb Dövmesi Yaptıran Isvec Kralı Magnus
Bugün bildiğimiz simetrik kalp sembolü ise Ortaçağ’da popüler olmaya başladı. 13. Yüzyıl’da, kadınların güven ve itikatini kazanmış olan İsveç Kralı Magnus Ladulas’ın kolunun üzerinde bir kalp işareti yer alırdı. 1400′lerden kalma ‘Kalbin Sunuluşu’ isimli Fransız duvar halısında erkeklerin aşık oldukları kadınlara bağlılıkları kalplerini sunarken tasvir edildi. Yine o dönemden beri kullanılan iskambil kartlarında kırmızı kalp en değerli kağıt grubu oldu.
Hayat kalp atışlarıyla başlar. Ama yine aynı şekilde kalp atışlarıyla biter. Galiba bu yüzden bütün kültürlerde canlılığın kaynağı olan ruhun kalpte yerleştiğine inanılmış .