Melekler, öldükten sonra hesaba çekilip sevap ve günahları tartılan bir adama:
- Günahların ağır bastı, demişler. Bunun için Cennet’e girmeden önce, üç yıl Cehennemde kalacaksın.
Adam, can havliyle:
- Ben dünyada iken, tavuğun altındaki yumurtayı bile elleyemez, fırından çıkan ekmeği tutamaz, klimasız odalarda yatamazdım. Kısacası sıcaktan pek hoşlanmam, gibilerden bir şeyler söylemesine rağmen sözünü dinletememiş ve biraz sonra götürüldüğü Cehennem kapısında feryat ederken, meleklerden biri:
- Bize bildirildiğine göre, yirmi yaşında şehit olan bir gencin sana şefaat etme hakkı var, demiş. İstersen şansını deneyebilirsin.
Adam, son bir ümitle:
- Hemen ona gidelim, diye çırpınmaya başlamış. Ne yapar yapar, beni Cehennem’den kurtarmasını sağlarım.
Hep birlikte uçan halı gibi bir şeye binip şehidin bulunduğu en üst Cennet katına doğru yola çıkmışlar. Adam, Cennet çiçeklerinin gittikçe artan kokusunu duymaya başladığında kendinden geçer gibi olmuş ve neleri kaybetmek üzere bulunduğunu büyük bir pişmanlıkla anlamış. Bu arada rüya görüp görmediğini öğrenmek için de kendini çimdikleyip duruyormuş. Biraz sonra, Cennet’in göz kamaştırıcı mücevherlerden örülmüş kapısına ulaşmışlar. Adam, hafif aralık duran kapıya doğru büyülenmiş vaziyette ilerlerken, melekler onu ensesinden tutarak:
- Ağır ol bakalım, demişler. İleri gitmen kesinlikle yasaktır. O şehit buraya gelecek, pazarlığı burada yapacaksınız. Adam, Cennet’in kapısından içeriye bir göz attığında, gördüğü güzellikler karşısında yığılıp kalmış. Melekler, kendisini zorlukla ayıltıp:
- Kazayla içeri girsen, herhalde mutluluktan öleceksin, demişler. Hemen ayağa kalk ta, o mübarek şehide saygısızlık olmasın.
Adam, güçlükle doğrulup saçını başını düzeltmiş ve kapı aralığından burnunu uzatıp Cennet’in kokusunu içine çekmeye çalışırken, şehit üzerindeki göz kamaştırıcı elbiselerle uçarak gelmiş. Adam, tir tir titreyerek anlatmış dileğini, iki de birde korkudan bayılarak.
Şehit, peygamberlerle yaptığı sohbeti yarıda kestiği için hemen Cennet’e dönmesi gerektiğini belirttikten sonra:
- Bu günlük sadece tek bir şefaat hakkım var, demiş. Ama senden başka biri daha başvurdu. Aranızda bir tercih yapmalıyım. Adam, bu sefer de şansının yarı yarıya azalması üzerine bayılıp kalmış. Melekler onu tekrar kaldırmışlar. Adam kendine gelince, mümkün olduğu kadar kibar görünmeye çalışarak:
- İzin verirseniz kura çekelim efendim, demiş. Hangimiz kazanırsa, Cennet’e o alınsın. Diğer kişiyi de getirip kura çektiklerinde, adam kazanmış ve sevincinden ölecek gibi olmuş. Kendisini getiren meleklere dönüp:
- Ben kazandım, ben kazandım, diye bağırmış. Bırakın da içeri gireyim artık. Melekler, İlahi emri bekledikten sonra, adamın şaşkın bakışları arasında diğer adamı Cennet’e sokmuş ve kendisini tekrar yakalayıp Cehennem’e doğru götürmeye başlamışlar.
Adam, avazı çıktığı kadar:
- Kurayı benim kazandığımı gördünüz, diye yırtınıyormuş. O şehit bana haksızlık yaptı. Kim bu genç, bana söyleyin şikayet edeyim. Melekler, birbirlerine bakıp tebessüm ettikten sonra:
- Sen çok iyi bilirsin, demişler. Asker olup ta kura çektiğinde, doğuya gitmemek için hatırı sayılır kişilerden torpil yapmıştın. Senin gideceğin yere, biraz önce görüştüğün genci gönderdiler. O da şehit olup Cennet’i kazandı. Ve ufacık bir tercihle, diğer adamı seçti. Kızma canım, alt tarafı küçük bir torpil.